Sosyal düzen kuralları, insanın barış ve huzur içerisinde bir arada yaşayabilmesinin bir gerekliliği olarak kabul edilmektedir. Hukuk disiplini ise bu sosyal düzen kurallarından kendisine müeyyide bağlanmış olanı, yani bu kurallara uyulmadığı takdirde kendisine yaptırım bağlanmış olan kuralları konu edinir. Hukuk, toplumda yaşayan bireylere, hem diğer bireylere karşı hem de topluma karşı bireysel güvence vermektedir. Kişi doğumuyla birlikte kazandığı sınırsız özgürlüğü, hukuk vasıtasıyla çerçevesi belirli sınırlı bir özgürlükle takas eder. Böylece öngörülebilir sınırlar ve kurallar içerisinde hayatını idame eder. Bu noktada hukuk, diğer sosyal düzen kurallarında olduğu gibi, bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde insanın, yine insan ve toplum için ortaya koyduğu bir ürün olarak görünüm kazanır. Hukukun bu görünümüyle ele alınması durumunda sabit kalması beklenemez. Çünkü sosyal yaşam her boyutuyla, her saniye, az veya çok bir değişimin içerisindedir. Hukukun sabit kalması zamanla değişimlere cevap veremeyen bir hukukun ortaya çıkışına sebebiyet verecektir. İşte bu yüzden hukuk sürekli bir değişimin etkisindedir. Bu değişimler kimi zaman ani ve keskin bir biçimde ama çoğu zaman uzun yılların birikimi ve deneyimleri doğrultusunda gerçekleşmektedir.
